Duyurular

 

 

 

 

SAFAHAT NE YANA DÜŞER USTA, MESNEVİ

NE YANA?

 

 

Bundan yaklaşık 4 yıl evvel (2008 yılı başlarında) binsafahat.com isimli bir grubun duyuru ve teşvikiyle, safahat okumaya başlamıştık. Tanıdık bir kardeşimizin büfe-kafesinde her Çarşamba sabahı saat 07.00-07.30 arasında okuduğumuz safahatı müteakip muhabbet dolu bir kahvaltı yapıyor ve bu haz ve hızla işimize gidiyorduk.

 

            Aradan zaman geçti ve Safahat’ın son sayfalarına doğru gelmeye başladık. Bir kitabın son sayfalarına gelinmesi elbette mutlulukla birlikte ayrı bir hüzün veri/yo/r insana… bir tarafta uzun zamandır okuduğunuz, mütalaa ettiğiniz, tartıştığınız bir kitap bitiyor; ve ama bu bitme bir sonun başlangıcı olduğu gibi, “tükenme” manasına da geliyor.

 

            Baştan beri Sahafatı birlikte mütalaa ettiğimiz işbu 7-8 kahraman kardeşimizle oturduk konuştuk ve safahat bittikten sonra ne yapacağımızı müzakere ettik. Neticede bu arkadaşlarla birlikte, Sahafatı müteakip, rahmetli Mevlana’nın Mesnevisini okumaya karar verdik.

 

            Safahat bitti, Mesnevileri aldık ve ama maalesef okumalar’a başlayamadık. Çünkü başımıza bir kaza geldi ve biz yatağa mahkûm olduk. Tam da 1- ay sonra Mesnevi mütalaalarına başlayacaktık. Ama başımıza gelen, netice itibariyle Rabbi rahimin takdiri olduğu için “baş göz üstüne” dedik ve sabır yorganına sarıldık, tahammül yastığını başımızın altına aldık.       

 

            Derken zaman geçti, Rahim olan Rabbimiz bize acıdı ve yarım-yamalak-topal ayak da olsa bizleri ayağa kaldırdı. Birbirini dörtgözle bekleyen ve “acaba ne zaman başlayacağız” diye mahzun mahzun kütüphanesine yerleştirdiği, umutla gözetlediği Mesnevisine bakan arkadaşlara bir işmar ettik. Neticede, bu yılın Ocak ayı başında Mesnevi’yi okumaya başladık, okullarla birlikte de tatile girdik.

 

            Yarın Çarşamba… Ve bizler, “Sahafat ekibi”ne dahil olan ve artık “Mesnevi ekibi” dediğimiz arkadaşlarla okumaya yeniden başlayacağız. Kaldığımız yerden. Haz alarak, Mevlana’dan öğütler devşirip, hayatımıza yansıtmaya çalışarak… Tevazuun, güzelliğin, aşkın ne olduğunu-ne olmadığını Mevlana’ya sorarak. Şerhini M. Fatih Çıtlak, Tahirül Mevlevi, Adnan Karaismailoğlu üstadlara danışarak…

 

            Bu yazıyı niye yazıyor, bu duyuruyu niye yapıyorum. Dostlar, kardeşler; harcadığımız her vakitten sorulacağız. Rabbim bizleri –Abdurrahman Dilipak Üstadımızın sıklıkla hatırlattığı üzere- yaptığımız şeyler kadar, gücümüz yettiği-imkânımız olduğu halde yap/a/madığımız şeyler konusunda da sual edecek, sigaya çekecek. Dolayısıyla halâ “sabah vakitleriniz” boş geçiyorsa ve imkânınız da varsa, Safahat veya Mesnevi ya da daha başka eserleri, görüntüsü bir avuç ve ama inşallah Rabbimiz katında değeri büyük bir orduya bedel gönüllülerle okumaya başlayabilirsiniz. Eğer yeriniz yurdunuz yakın ise, bizim ekibimize dahil olabilirsiniz. Ama bu güzelliklerle mutlaka tanışın. Tanışmadan geçirdiğiniz her anın sizin zararınıza olduğunun farkına varın…

 

            “İyi ama benim etrafımda öyle insanlar yok ki…” diyorsanız, siz yalnız başınıza da olsa başlayın. Yalnız olmaktan korkmayın ve “tek başına bir ümmet” gibi dirilin ve direnin. Unutmayın ki, Allah c.c. Hz. İbrahim için kullanmıştır “tek başına ümmet” tabirini (Nahl Suresi/120)… O öyleydi çünkü… Tek başına bir ümmetti… Siz de olabilirsiniz… Ve göreceksiniz ki siz tek başınıza olduğunuzu düşünmeden, bir ümmet gibi ayağa kalktığınız ve dirildiğinizde, etrafınızda onlarca, yüzlerce “ölü gibi gezen diriler” olduğunu ve esasen sizin aracılık edeceğiniz diriltici nefhayı beklediğini göreceksiniz. Diriltici nefhanın sahibi elbette Allah’tır c.c. . Siz de onun üfleyeni, aracısı olun. Korkmayın ve çekinmeyin, hiç de zor değil bu iş. (Kimseyi asla ve kat’a hor görmemek kayıt ve şartıyla) Necip Fazıl rh. a. gibi “Ey hayat süren leşler sizi kim diriltecek?” seslenip, hemen akabinde –kibre ve gurura kapılmamak kaydıyla- ben/biz demeliyiz.

 

            Hemen şunu dedirtmesin şeytan size: İyi ama kooooooskoca Mesneviyi kaç güne bitireceğiz ki? Ha diyince bitecek bir eser mi Mesnevi? 8 sene mi sürer, 10 sene mi? Dostlar şeytan sizi korkutmasın. Hele zamanla hiç korkutmasın… Bir başlayın bakın devamı nasıl geliyor, bakın zaman nasıl da su gibi akıyor ve kitaplar, ciltler nasıl da bir bir bitiyor, devriliyor. Yol göstericimiz olan aleyhissalatu vesselamın tavsiye ve telkinlerini unutmayınız ve hayat düsturu yapınız. Buyuruyorlar ki: “Amellerin en efdali/güzeli/tutarlısı, az da olsa devamlı olanıdır.” Mühim değil az olsun ama devamlı olsun. Çok olup da 2 günde biteceğine, haftada bir gün/30 dakika olsun ama yıllarca sürsün.

 

            Nice Safahat ve Mesnevi gibi hayır yollarında ve hayır topluluklarında, toplantılarında bir olmak, bir araya gelmek ümit ve duasıyla, efendim…

 

o – o – o – o

 

BU ALİMLERİN DERDİ NE?!

Geçtiğimiz Cuma günü Dâru’l-Hikme İlim Araştırma ve Kültür Derneği mühim bir toplantıya ev sahipliği yaptı.

Bilindiği üzere günümüz dünyasında Şia’nın devleti var: İran… Vehhâbî akımları destekleyen bir devlet var: Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkeleri… İbazî mezhebinin devleti Uman… Başta ABD olmak üzere dünya egemenleri ve konjonktürü tarafından desteklenen modernist akımları da göz önüne aldığımızda bugün sadece Ehl-i Sünnet’in devletinin olmadığını söylemek mümkün. Bu yüzden de Sünnî dünyada ciddi bir merciiyet ve otorite krizi yaşanmakta.

Sünni dünyanın yaşadığı bu krizi aşmak için bir grup âlim, sorumluluk yüklenerek “Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (DESAB)nin kuruluş çalışmalarını başlattılar.

Mısırlı ilim ve davet adamı Safvet Hicazî ve Muhammed Musa eş-Şerif hocanın sekreterliğini yürüttüğü Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (er-Râbitatü’l-Âlemiyye li Ulemâi Ehli’s-Sünne)nin kuruluş aşamasındaki toplantılarından birine de Dâru’l-Hikme ev sahipliği yaptı.

Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (DESAB) üyesi âlimler, İstanbul, Fatih’teki Daru’l-Hikme İlim Araştırma ve Kültür Derneği’nde toplandı.

Öncelikle ev sahibi Daru’l-Hikme’nin yönetim kurulu başkanı M. Fatih Kaya kısa bir selamlama konuşma yaparak Daru’l-Hikme’yi tanıttı ve bu tür oluşumların Ümmet-i Muhammed için ifade ettiği önemi anlattı.

Programa Türkiye’den, Dâru’l-Hikme hocalarının yanı sıra Emin Saraç, Ebubekir Sifil, Hamdi Arslan, Halil İbrahim Kutlay, Ahmet Efe, Ahmed Turan Aslan, Mustafa Demirkan başta olmak üzere çok sayıda Türkiyeli âlim katıldı.

Genel sekreter Dr. Safvet Hicazî hoca bir konuşma yaparak DESAB’ı anlattı. Hicazî hoca şunları söyledi:

Öncelikle göstermiş olduğunuz misafirperverlik için size teşekkür ederek başlamak istiyorum. Doğrusu bu, benim Dâru’l-Hikme’yi ikinci ziyaretim. Eğer siz de uygun görürseniz bu ziyaretlerin devamını yüce Allah’tan temenni ediyorum. Bu güzel ve mübarek merkezi, Dâru’l-Hikme’yi yaklaşık bir yıl önce de ziyaret etmiştim. O günden beri Dâru’l-Hikme’de tanıdığım kardeşlerim, buranın kütüphanesi, Rıhle Dergisi zihnimdeki müstesna yerini hep korudu. Dâru’l-Hikme’ye o denli ısındım ki âdeta ben de buranın bir mensubu olduğumu hissettim.

Burada bulunmamızın sebebi öncelikle

 sizinle beraber olmak. Burada olmakla şerefyâb olduğumuzu ifade etmek isteriz. Ülkemize döndüğümüzde bize “İstanbul’da ne var ne yok. Yeni bir şey var mı?” diye sorduklarında onlara Dâru’l-Hikme’den bahsediyoruz.

Ziyaretimizin ikinci sebebi ise size Dünya Ehl-i Sünnet Âlimleri Birliği (DESAB)’ı tanıtmak ve sizi bu birliğe davet etmektir.

DESAB, dünyâdaki İslâm Âlimleri tarafından kurulan ilmî ve uluslar arası bir kuruluştur. İlmî bir kuruluştur çünkü üyeleri şerî ve İslâmî ilimler sahasında temeyyüz etmiş âlimlerden oluşmaktadır. Biz DESAB olarak sadece şerî ilimlerle iştigal eden âlimleri üyeliğe kabul ediyoruz.

DESAB, uluslararasıdır çünkü hemen her ırktan ve ülkeden ulemanın üye olduğu bir kuruluştur.

DESAB’ın Türkiye’de de bir şubesinin olmasını arzu ediyoruz.

DESAB, adından da anlaşılacağı üzere Ehl-i Sünnet bir kuruluştur. Yalnızca Ehl-i Sünnet âlimlerinin üye olabileceği ve sadece Sünnî âlimlere mahsus bir kuruluş olduğu için Şiî, İbazî ya da Ehl-i Sünnet dışı diğer mezhep ve ekollerin âlimlerini ve mensuplarını üyeliğe kabul etmiyoruz.

DESAB geçen yılın Muharrem ayında, yani yaklaşık bir yıl önce kuruldu ve şu anda 118 üyesi bulunmaktadır. Üyeleri seçerken çok hassas davranıyoruz. Üyelik müracaatında bulunan herkesi kabul etmiyoruz. Mesela, DESAB’a üye olabilmesi için bir kişinin Ehl-i Sünnet’e mensup bir âlim olması yetmiyor… Aynı zamanda ilmiyle âmil bir âlim olması, davet ve eğitim çalışması yapıyor olması gerekiyor. Bizim için kemiyet değil, keyfiyet önemli.

DESAB’ın kuruluş toplantısı yaklaşık bir yıl önce 28 Şaban’da İstanbul’da yapıldı. Biz kuruluş toplantımızın özellikle İstanbul’da, hilafet merkezinde olmasını istedik. Hamdi Arslan hoca kurucu üyelerimizden. 30 kurucu üyemiz var. Halil İbrahim Kutlay ve Nurettin Yıldız hocalar da Türkiyeli üyelerimizden. Şu anda burada bulunan Prof. Dr. Ömer b. Abdilaziz, DESAB’ın üyesi ve icra kurulu üyesidir. Vasfî Ebû Zeyd hoca sekretaryada ve icra kurulunda üye. Muhammed Musa eş-Şerîf hoca da sekretarya ve icra kurulu üyesi.

DESAB’ın İslam dünyasında bilinen üyelerinden bazıları ise şu isimlerdir:

Mısır sâbık müftüsü Nasr Ferid Vâsıl, Prof. Dr. Ahmed el-Mu’sarâvî, Mısır Mâlikîliğinin şeyhi ve Şeriat Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Ahmed Taha Reyyân, Mısır Hanefîliğinin şeyhi ve Ezher Üniversitesi Şeriat Fakültesi eski dekanı Dr Muhammed Ra’fet Osman, Meşhur kıraat âlimi Muhammed Cibril hoca, Halil İbrahim Kutlay hocanın da doktora tez danışmanlığını yapan, hepimizin hocası Prof. Dr. Abdüssettâr Fethullah Said, Prof. Dr. Ali es-Sâlûs,

Suudi Arabistanlı Prof. Dr. Muhammed Musa eş-Şerîf, Prof. Dr. Said Nasır el-Gâmidî, Prof. Dr. Muvaffak Kedese,

Katar’dan kadı Muhammed Tâyis el-Cümeylî, Muhammed Sâlih eş-Sîb, Ahmed Hammâdî, Kuveyt’ten Prof. Dr. Câsim el-Mühelhel, Bahreyn’de Prof. Dr. Celâl eş-Şerakî, Yemen’den Prof. Dr. Abdülvehhâb ed-Deylemî, Prof. Dr. Salih Savâb, Prof. Dr. Abdürrakîb Abbâd, Sudan’dan Prof. Dr. Abdülhayy Yusuf, Fas’tan Prof. Dr. Ahmed er-Raysûnî, Prof. Dr. Muhammed Bülûz, Prof. Dr. Abdülfettâh el-Füraysî, Cezayir’den Prof. Dr. Abdülmecid el-Bîra, Ebu’l-Hayr Tâhir, Prof. Dr. Hayruddîn Sîb, Lübnan’dan Prof. Dr. Ahmed el-Ömerî, Prof. Dr. Mustafa Allûş, Hasan Katırcı, Prof. Dr. Mâlik b. Cüdeyde, Suriye’den Mecd Mekkî, Fârûk el-Batal, Suriye Âlimler Birliği, Moritanya’dan Muhammed Hasen Veledü’d-Dedû, Filistin’den Prof. Dr. Abdülganî et-Temîmî, Mervân Ebû Râs, Prof. Dr. İsmâil Rıdvân, Almanya’dan Prof. Dr. Hâlid el-Hanefî, Prof. Dr. Muhammed Antar, İspanya’dan Prof. Dr. Alâ Saîd, İngiltere’den Sâlim eş-Şeyhî, Raceb Zekî, Nijerya’dan Ahmed Comî, Çin, Hindistan, Malezya, Pakistan, Endonezya, Kırgızistan ve Türkistan’ın Ehl-i Sünnet âlimleri ve şu an adlarını hatırlayamadığım diğerleri.

DESAB, ilmî ve amelî alanda Ehl-i Sünnet’in mercisi olmayı hedeflemektedir. Ehl-i Sünnet dışındaki dünyanın mercileri var. Fakat şu ana kadar Ehl-i Sünnet’in bir mercii/otoritesi oluşmadı. Mevcut yapılanmaların birçoğu bulundukları ülkelerin yönetimlerine bağlı. Bizim, devletlerle ve ülkelerle herhangi bir resmî bağımız yok ve olmayacak da. DESAB bağımsızlığını hep muhafaza edecektir Allah’ın izniyle.

DESAB, İslâm âlimlerinin geçmişte oynadığı rolü yeniden ihya etmeyi ve her bir üyesinin İzz b. Abdisselam olmasını, ulemânın İslâm ümmetini tekrar yönetmeye ve yönlendirmeye başlamasını hedefliyor.

Allah Teâlâ’dan bizi bu hedeflere ulaşmakta muvaffak kılmasını temenni ediyoruz.

Daha sonra söz alan Muhammed Musa eş-Şerîf hoca ise şunları söyledi:

Mübarek Cuma gününde ve mübarek bir mekândayız. Sevdiğimiz ve içinde huşu ile namaz kıldığımız değerli Fatih Camii’nin yanındayız. Yani o muhteşem İslâm tarihini hatırlatan bir mekânda, sevdiğimiz kardeşlerimizle aynı ortamdayız.

Ben öncelikle birkaç hususa değinmek istiyorum. DESAB, herhangi bir kişi ya da kurumla rekabet etmek için ya da birilerine alternatif olarak kurulmadı. Mesela Şiiler’e düşmanlık yapmak için değil İslâm dünyasında karşılaşılan sorunlara çözüm bulmak için kuruldu. Tabii ki bu sorunlardan birisi de Şia’dır. Ancak ilkesel olarak DESAB Şia karşıtlığı için kurulmamıştır.

Karadâvî’nin kurduğu Uluslar arası Müslüman Âlimler Birliği’ne alternatif olarak da kurulmadı. Müslüman Âlimler Birliği önemli bir İslâmî kuruluştur. Ancak biz uzun ve geniş katılımlı istişareler sonucunda Müslüman Âlimler Birliği’nin yapmadığı bazı işleri yapmak üzere DESAB’ı kurmaya karar verdik.

İkinci olarak, yalnızca Ehl-i Sünnet’e ait bir birlik oluşturmayı hedefledik. Şia’nın, Zeydiyye’nin, İbadıyye’nin kurduğu ulema birlikleri var. Neden Ehl-i Sünnet’i temsil eden bir âlimler birliği kurulmasın? Bu gün yeryüzünde Ehl-i Sünnet’i temsil eden uluslar arası ilmî ve şerî bir heyet ya da bir komisyon yok. Allah’ın lütfuyla DESAB bu boşluğu dolduracak ve yakın bir zamanda Sünni dünyanın mercii olacak.

DESAB olarak dünya Müslümanlarının sorunlarına eğileceğiz. Bu gün diyâr-ı İslâm’daki en büyük problem Filistin meselesidir. Devasa bir problem ama problemlerimiz bundan ibaret değil. Mesela Keşmir sorunumuz var. Üstelik Filistin sorunundan bir yıl önce başlamış bir problem. Filistin problemi 1948’de, Keşmir sorunu ise 1947’de başladı. Ama maalesef bu gün Müslümanlar Keşmir sorununu unutmak üzereler. Bunun yanında Patani, Güney Filipin, Çeçenistan, Darfur, Afganistan, Veziristan, Pakistan, Doğu Türkistan sorunları var.

Bu coğrafyalardaki insanlar bizim Müslüman kardeşlerimiz… Hepsi salih insanlar. Amerikan uçakları geliyor ve onları katlediyor. Bazıları usul ve menhec konusunda hata etmiş olabilir ama hiçbirisi bu şekilde öldürülmeyi hak etmiyor. Acilen üzerine gidilmesi gereken birçok problemimiz var. Allah’ın izniyle DESAB bu sorunların çözülmesi için mühim adımlar atacak.

Ayrıca medya konusunda da ciddi bir merciiyet sorunu var. İslam dünyasıyla ilgili gelişmeler bu gün bize ulemanın tahlilleriyle değil muhabirlerin değerlendirmeleriyle sunuluyor. Hâlbuki bu konularla ilgili ulema tarafından şerî bir tasavvur oluşturulması gerekiyor. Mesela bu gün Doğu Türkistan’da, Kırgızistan’da, Sudan’da, Somali’de olan biten hadiseler ulema tarafından değerlendirilmeli ve şerî çözümler sunulmalıdır.

DESAB internette görülen bilgi kirliği ve karmaşasına müdahale edecek bir ilmî otorite görevi görecek.

Şunu da belirtmek gerekiyor. DESAB yalnızca açıklama yayınlayan bir kuruluş olmayacak. Bu gün gelinen noktada âlimler çok pasif mevzilerde konuşlandırılmıştır. DESAB, âlimlerin geçmişte olduğu gibi hayatın içinde daha aktif ve müdahil olmalarını sağlayacaktır. Celadetiyle meşhur, Yavuz Sultan Selim’e bile karşı çıkabilen ve yetki alanında sadr-ı azam seviyesinde olan müftüleri hatırlayın.

Sonuç olarak söylediklerimiz ve yapmaya çalıştıklarımız hususunda Allah Teâlâ’dan muvaffakiyet diliyorum.

 

 HAYDİ ŞİMDİ SIRA SİZDE; FİLİSTİN’E YOLAÇIK!

İHH, bu organizasyon çerçevesinde 10’larca aracı Mısır-Refah sınır kapısından Gazze’ye sokmak istemiş ve ama özellikle Yahudileşmiş Mısır yönetimi tarafından inanılmaz ve akılalmaz engellemelerle karşılaşılmıştı. Buna rağmen, Elhamdülillah, önce Allah’ın c.c. yardımı, sonra da oradaki yiğit ve cevval Müslümanların direnişi sayesinde götürülen yardım malzemelerinin büyük bir kısmı Gazze’ye iletilebilmişti.

 

   

Şimdi Sıra Bizde… Şimdi Sıra Sizde…

 

        İHH aynı amaç ve hedef doğrultusunda yine “Filistin’e yol açık” sloganıyla hummalı, meşakkatli, masraflı, yorucu ve ama mutlaka bir o kadar da bereketli bir çalışma içinde…

 

        İHH, bu defa yine ve ama ilkinden, gerek kemiyet gerekse keyfiyet açısından daha da büyük ve daha da mühim bir uluslar arası organizasyon ve  ekiple Filistin’e-Gazze’ye gidiyor. Bu defa yolculuk gemilerle ve dolayısıyla da deniz yoluyla yapılacak. Gemilerde tamamen insanî yardım amaçlı malzeme bulunacak. Yani gemiler tamamen ve kesinlikle bir barış ve yardım konvoyu mahiyetinde…

 

        Söylediğimiz gibi, yolculuğa hemen tüm dünya ülkelerinden siyasetçi, yazar, sanatçı, bilim adamı ve aktivistler katılıyor. Dolayısıyla çok renkli, çok sesli ve çok bereketli bir topluluk bu defa yollarda…

 

        İşte, inşallah bir aksilik çıkmazsa 21 Mayıs 2010’da diğer dünya ülkelerinden de gelecek gemilerle birleşerek İstanbul’dan yola çıkacak olan bu konvoya katılmak için şimdi sıra sizde…

 

        Evet sıra sizde…

 

        Bundan önce bir çok hayırlı çalışmaya imza atmış bulunan ve yaptığı işleri tamamen hasbi niyetlerle, sadece Allah rızası için yapan İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ, 13 Mayıs 2010 Perşembe günü saat 21.00’de Bağcılar Olimpik Spor Kompleksinde bu konvoyu tebrik, teşvik ve konvoya yardım mahiyetinde büyük bir organizyona imza atıyor. Programa

  • Teneffüs Derneği,

  • Kuyulu Camii Derneği,

  • İLKAD (İlim, Kültür ve Araştırma Derneği),

  • İHH,

  • Vakit Gazetesi ve

  • Sosyal Doku Derneği gibi kuruluşlar da resmi destek veriyorlar.

 

        Konvoya katılmak istiyorsanız sıra sizde… Belki bugüne kadar İHH ve/veya Gazze’ye, Filistin halkına herhangi bir şekilde destek olamadınız, onlara el uzatamadınız. Gitmek istediniz ama gidemediniz. Veya tam tersi hemen her türlü yardımı yaptınız, bu konuda elinizi hiç ikiletmediniz. Öyleyse bir daha, bir kere daha desteğe… Bir kere daha duaya, bir kere daha “haydin, selametle gidin, selametle gelin…” demeye bekleniyorsunuz… Çünkü eğer siz demezseniz, kimse demez… Çünkü siz yoksanız kimse yoktur… Çünkü siz “yalnız başınıza” ve “kendiniz” iken hesaba çekileceksiniz…

 

        İşte size fırsat!!! 13 Mayıs Perşembe günü Saat 21.00’de hatip olarak Abdurrahman Dilipak ve İHH genel Başkanı Bülent Yıldırım’ın katılacağı, ezgilerle Ömer Karaoğlu ve Grup Genç’in coşturacağı/duygulandıracağı, Kur’an kıraatiyle İshak Danış hocanın sizleri miraca yükselteceği bu geceye,  hiç değilse iştirak ederek bu yardım konvoyuna destek olun…

 

Bu konvoyu hazırlayanlara, yürütenlere ve İsrail’in “gelmeyin! Gelirseniz vururum!” tehdit ve eşkiyalığına rağmen,

         “Bizler inanan insanlarız ve bizler, oradaki mazlum insanlara bu insanî yardımı canımız pahasına ulaştıracağız…” diyen yiğitlere destek olmak için,

         “yürü yiğidim, sen yürü… Hayırda olduğun, mazluma el uzattığın müddetçe yanındayım, arkandayım, yürü yiğidim”  demek için,

  • Onlara can olmak için,

  • Onlara ruh dinginliği vermek için,

  • Onlara “cesaret olmak için”

  • Onlara “Gazze’deki Müslümanlara bizden de selam götürün” demek için

  • “Biz de hayırda yarışanlardanız, onun için de işte buradayız” demek için gelin.

 

        Allah hayırda yarışanlarla birliktedir. Çünkü Allah c.c. hayırda yarışmamızı emretmektedir kutlu kitabında… ve öyleyse ben inanıyorum ki Allah’ın melekleri de bu hayırda yarışanların yanındadır, yanında olacaktır. Yani –inşaallah- 13 Mayıs 2010 Perşembe saat 21.00’de Allah’ın melekleri de orada, o salonda olacaklar…

 

        Allah’a sunacak bir mazeretiniz yok ise, siz niye Allah’ın melekleri ile, siz niye Allah’ın ete kemiğe bürünmüş ve insan şekline girmiş Allah-u Ekber diye feryad eden melekleriyle birlikte olmayasınız ki…

 

        Sizleri rahmet için ve meleklerle birlik olmak için bekliyoruz…

 

        13 Mayıs Perşembe saat 21.00’de Bağcılar Olimpik Spor Tesislerinde…

 

        Meleklerle buluşmaya…

 

        Filistin’e selam yollamaya…

GAZZE’YE GEMİLER VE GEMİLER DOLUSU “FİİLİ DUA”  GÖNDERMEYE…

 

 O – X – O

 

YENİDEN MERHABA VE SAFAHAT OKUMAYA ÇAĞRI!!!

(herhalde bu yıl 10. yıla baliğ oldu) Aleyhissalatu vesselam efendimizin şerefli adetleri (sünnetleri)nden olan “itikâf” 2sünnetini ihyaya gayret etmekteyim. Bu yıl da tertemiz ve farklı arkadaşların katılımı ile bu sünneti ihyaya gayret ettik. Rabbim ecrini versin ve katılamayanlara da nasip etsin inşallah.

             Bu vesileyle ara verme sebebimizi beyan ve ilan etmiş olduk.

             Bundan sonra ise sizlere bir duyurumuz olacak: Semtimizde 1 yıla ulaşan bir zamandır 7-8 gönüllü arkadaşla birlikte www.binsafahat.com isimli sitenin duyuru ve teşviki ile safahat okumaya başlamıştık. Yaradan’a şükürler olsun ki, tüm katılımcı arkadaşlar bundan son derece müstefid oldular/oluyorlar.

 safahat

            “Safahat okumaları” dediğimiz bu çalışma her Çarşamba sabahı saat 07.00 ila 07.30 arasında mütevazi bir şekilde ve İlhan Uluç kardeşimizin himmetleri dairesinde kendisine ait olan, “Uluç Büfe” isimli nezih mekânda gerçekleştiriliyor.

 Bir kardeşimiz Safahat’ı sesli olarak okuyor ve diğer kardeşlerimiz de ellerinde bulunan Safahat’lardan okunan yerleri takip ediyorlar. Zaman zaman gerek okuyucu arkadaşın, gerekse dinleyici arkadaşların katkı ve katılımları ile okunan bölümler şerh ediliyor, açıklamalar getiriliyor. Oldukça bereketli geçen bu çalışmanın bizlere çok şey verdiğini, ufkumuzu açtığını ve merhum (ve inşallah mağfur) Mehmet Akif üstadımızı daha iyi tanımamıza vesile olduğunu hassaten belirtmek isterim. Gerçekten bu eserin okunması ile üstadın rahmetullahi aleyh ne kadar uzak ve isabetli görüş sahibi olduğunu müşahade etmenin yanında, İslâm ümmeti için nasıl da yandığını hissedebiliyoruz. Saat 07.30’da biten okumamızı müteakip aynı mekânda kahvaltımızı yaptıktan sonra biraz muhabbet ve daha sonra da salavatlarla işlerimize koyuluyoruz.

 İşte bu izaha gayret ettiğimiz ve ancak ramazan münasebetiyle ara verdiğimiz çalışmamız, nasipse 30 Eylül Çarşamba günü saat 07.00 itibariyle kaldığı yerden tekrar devam etmek üzere başlayacak. Tüm kardeşlerimizi bu çalışmamıza bekliyoruz. Hiçbir zaman geç kalmış saymayın kendinizi. Nereden başlarsanız, o kadar kâr edecek, değerlerinize değer katacaksınız, unutmayın! Elbette uzak yerlerde bulunan ve/veya çalışma saatleri bize uymayan arkadaşlar bulunabilir, mümkün. O takdirde bu arkadaşlara, kendi semtlerinde, mahallelerinde veya en azından evlerinde çocukları ile bu muhteşem eseri okumalarını tavsiye ediyoruz. Mutlaka siz de bir “sahafat okuma grubu” oluşturun. Farkı fark edeceksiniz.

 Bu arada kardeşlerimize, inşallah bu sene (yani gelecek ramazan ayına kadar) bu çalışmanın muhtemelen biteceğini, bu çalışmayı müteakip de büyük bir ihtimalle “mesnevi okumaları”na başlayacağımızı şimdiden ilan etmiş olalım.

 Hürmet ve muhabbetle. Bizleri tekrar bir araya getiren Rabb’e hamdle…

 0 – 0 – X – 0 – 0

 

İKRA DERNEĞİ Yeni Mezunlarını veriyor!

İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ her yıl düzenlediği ve bulundukları seviyeden bir üst seviyeye yükselen kitap okuyan gönüldaşlarına vermiş olduğu belgelere binaen “mezuniyet geceleri” ismini verdiği programların 4.sünü 10 Haziran 2009 Çarşamba günü saat 21.15’de Yapak Vakfı Düğün Salonu’nda icra edecek.

Programa hatip olarak gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak katılıyor. Programda hanımlar için yer ayrıldı. Tanınmış yazar ve kanaat önderleriyle seçkin bir davetli kitlesinin katılacağı programa iştirak için herhangi bir şart ve sınır aranmıyor.

Program (İKRA DERNEĞİ’nin geleneği olduğu üzere) saatinde başlayacak.

1

İKRA DERNEĞİ olarak tüm gönüldaşlarımızı ve dostlarımızı, seviye atlayan kardeşlerimizin mutluluk ve gururlarını paylaşmak üzere programımıza bekliyoruz.

—- 000—-

Bir süredir gündemimizi meşgul eden ve özellikle genel başkanlığını yürütmeye gayret ettiğimiz İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ mensuplarının da meraklarına yol açan Yeni Nesil Titan/cılar ile ilgili olarak Bağcılar Ebubekir Camii İmamı Dr. AHMET EFE Hoca, müracaatımız üzerine yazılı olarak görüşlerini açıkladı. Hocamız aşağıdaki yazısında bu tip kazançların HELÂL OLMADIĞINI belirtmektedir. Dikkatlerinize sunarken, aynı konu ile ilgili olarak bendenizin de (dini değilse de) bir araştırması bulunduğunu ve yakında tamamlayıp yine burada dikkatlerinize sunacağımı bilmenizi istirham ederim. (Vurgular tamamen şahsımıza aittir)

56

PARA PRİMİ VE HÜKMÜ

 Soru    : Saat, şampuan, kolye, yüzük, telefon kılıfı gibi hafif ürünler satan bir firma bu malları birebir/yüzyüze pazarlamacılar aracılığıyla pazarlıyor ve aracıya prim veriyor. Bu şirketle çalışmak isteyen kişi önce bu mallardan bir tane almak zorunda. Ancak fiyatlar malın değerinden çok yüksek. Meselâ bir telefon kılıfı 580 ABD doları. Kişi bunu bu fiyata altıktan sonra şirketle çalışmak istediğini merkeze bildiriyor ve çalışmaya başlıyor. Önce 2 kişiye aynı şekilde malı satıyor. O 2 kişi de diğer 2 kişiyi daha buluyor. 6 kişi tamamlanınca 1. şahsa ayda 250 $ prim gelmeye başlıyor. Üyelik zinciri uzadıkça gelir artıyor. Aylık gelir 3.000 $ olunca prim donduruluyor. Satılan mal bir bankanın garantisi altında doğrudan müşteriye teslim ediliyor. Pazarlamacı hiçbir safhada maldan sorumlu olmuyor. Üyelerin tek işi üye bulup primi arttırmak oluyor.

Bu yolla kazanılan para helâl midir?

Cevap  : Pazarlama primi gibi görünen bu kazanca aşağıdaki sebeplerden dolayı gönül huzuru ile “helâl” demek mümkün değildir:

1. Ortada mal yok: “Alış-veriş yapıldı” denilen işlemde, o piyasada mal ve para birbirini karşılaması gerekir. Bu dengeyi sağlamak için pazarlık yapılır. Yaklaşık olarak denge kurululamazsa biri satmaz, öteki almaz. Bir insan bir malı piyasa değerinin kat kat üstünde bir bedel ödeyerek satın alıyorsa, asıl maksadı mal almak değil demektir. Onun verdiği bu paranın karşılığını başka şekilde elde etmek isteyeceği açıktır. Çünkü insan maddi veya manevi bir karşılık görmeden parasını elden çıkarmaz. Bu alışverişte ortada mal yok sadece para varsa bunun adı nasıl “pazarlama” olacak.

2. Sisteme üyelik söz konusu olmasaydı üye adayının o ürünü almaya niyeti olmadığı açıktır. Nitekim üyelerin çalışma ve üye bulma usullerini detaylı bir şekilde anlatan notlarda ürünlerin kalıtesinin ne şekilde anlatılacağından hiç bahsedilmemektedir.

Öyleyse bu sistemde bu ürünler semboliktir. Meşru alışveriş şekli vermek için bir kılıftır.

3. Bu tesbit ve tahlillerden sonra şunu rahatça söyleyebiliriz: Bu, şirketin malını pazarlama değil, şirkete üye pazarlama demektir. Yani her üye şirketten alacağı prim karşılığında şirkete üye buluyor demektir. Neticede 6 üye bulur, şirkete birkaç bin dolar aktarırsa şirket ona bu emeğinin ve propaganda  çalışmalarının karşılığı olarak cüz’i bir kısmını iade ediyor demektir. Gerçek anlamda ortada ürün olmayınca, işlemden geriye “bana 10 lira bulana 1 lira prim var” pazarlamacılığı kalmaktadır.

Bir mal veya emek devreye girmeden elde edilen kazanç helâl olmaz.

4. Üyeler, üye bulmak için sarfettikleri mesaiyi, aldıklarına karşılık gösterebilirler. Ancak bu isabetli değildir. Çünkü;

a-Üye bu eforu şirket için değil, kendisi için sarfetmektedir. İnsan başkası için sarfettiği emeğin karşılığını başkasından talep edemez. Kendi işinde çalışanın kimseden bedel istemeye hakkı olmadığı gibi.

b- Şirket için çalıştığını farzetsek bile aldığı yine helâl olmaz. Zira şirket ona bu parayı malı pazarladığı için vermiyor. Çünkü zaten ürünün o kadar değeri yok. Şirket üyeye 250 dolar ve sonrasını kendisine para topladığı için vermektedir. Yani üye emek harcıyor, zaman harcıyor ama helâl bir bedel için harcamıyor. O yüzden aldığı prim helâl olmaz.

5. Çevresinde 6 kişi bulamayan bir üye elindeki ürünü satacak olsa, verdiğinin kaçta kaçını alabi23lir acaba?

6. Bir kazancın haram olması için ille de faiz bulaşması şart değildir. Bir malı değerinin üstünde fahiş kârla satmak, yalan söylemek, malın kusurunu gizlemek… bunlar da haramdır. Tüm bunlar “Ey iman edenler birbirinizin mallarını aranızda batıl yollarla yemeyin” yasağının şümulune girer.

“Helâl açık, haram açıktır. Arada şüpheler vardır. Kim şüphelilerden uzak durursa dinini korur”

“Müftüler fetva verse de, sen fetvayı kalbine sor.!”

25.05.2009 Dr. Ahmet EFE

 

 

 

 

……………………………………

+++++++++++++++++++

***************************


cay129 MAYIS 2009 CUMA SAAT 21.00’DE İKRA TUNA (KARABAYIR) TEMSİLCİLİĞİ’NDE

Kıymetli dostlar, 29 Mayıs 2009 Cuma günü İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ Tuna (Eski ismiyle Karabayır) Mahallesi temsilciliğinde bir program sebebiyle bulunacağım.

Bilindiği üzere, Tuna Mahallesi Temsilciliğimizde her Cuma günü saat 21.00-21.30 arasında seminer/sohbetler yapılmaktadır. Programdan sonra tatlı ve hasbi sohbetlerin bol olduğu, nefis çaylarla süslü muhabbete ise hiç mi hiç doyum olmuyor. Hâlâ bu muhabbet ve çayı tatmayan, sohbet/seminerden haberdar olmayan arkadaşlara hassaten duyuruyorum.

Bilenler ise mutlaka yanında en az 2 arkadaşıyla buyursun. Hem muhabbete ve hem de kitap okumaya…

 

 

 

 

————————————

İKRA (İlim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ 2008-2009 EĞİTİM DÖNEMİ KAPANIŞ PROGRAMI

Kıymetli gönüldaşlar, kitap dostları; İKRA (ilim, Kültür ve Rahmet) DERNEĞİ’nin her yıl geleneksel olarak düzenlediği ve o yıl içinde kitap okuma seviyesinin 2.sinden 3. seviyesine ve 3. seviyesinden 4. seviyesine belge takdiminin yapıldığı programı 10 Haziran Çarşamba akşamı YAPAK VAKFI DÜĞÜN SALONU’nda gerçekleştirilecek.

Programda seviye geçen kitap okurlarına belgeler ve hediyeleri verileceği gibi, ülkemizin tanınmış yazarları da katılacak.

programda hanımlara yer ayrıldı.

Hepinizi bekliyoruz. İnşallah program günü yakınlaştıkça ve program detayları açıklandıkça sizlere buradan duyuracağım.

Duyurular” üzerinde 15 yorum

  1. Sayın Emin abi araştırmandan dolayı teşekkür ederiz.Bizi bilgilendirdin.

    • Salim Bey kardeşim, takibin ve takdirin için ben teşekkür ederim. Hürmet ve dua ile

  2. Geri bildirim: İKRA DERNEĞİ Yeni Mezunlarını veriyor! « Beklediğiniz Dost!

  3. Geri bildirim: YENİDEN MERHABA VE SAFAHAT OKUMAYA ÇAĞRI « Beklediğiniz Dost!

  4. sayın hocam dr.ahmet EFE bey.Quest net ile ilgili yorumlarınız için teşekkür ederim..Yanlız helal mi,haram mı,konusunu daha detaylı olarak açıklayabilirseniz çok daha memnun olurum HOCAM….bu konuda doğru bir bilgi edinerek, bilgi vermenizi sizden rica ederim sayın HOCAM…ŞİRKET HAKKINDA DOĞRU BİLGİ EDİNEREK….bilgi verirseniz daha çok memnun olurum…sevgi ve muhabbetle kalınız HOCAM..

    • HOCA OLMADIĞIMI defaatle söyledim. Zaten hoca olsam fetva almaz, fetva verirdim. Bunun yanında “helal mi, haram mı konusunu daha detaylı açıklayabilirseniz” veya “şirket hakkında daha detaylı bilgi v.s.” deniliyor. Ah ah! Kellim kellim la yefham!!!

  5. Merhaba. Ben sizin Yeni nesil titancilar baresinde YAZINIZI okudum. Ama orda bir çok yalnış melumatın olduğunu ortaya çıkardım. Zannimce bu tür yalnış informasyon insanlarda yalnış düşünceler oyatacağından yazınız da bir sıra düzelişler yapmalı ve Hocalara soruyu yeniden düzgün şekilde sormanız lazım.

    1 – QuestNet şirketinin Malları kenarda Satılan mallardan paha olması yalnışdır. Sirketin takdim etdiği CİMİER saatları dünyaca ünlü ve tanınmış Sirketin istehsalidir. CİMİER saatleri resmi bailerde 3500 $-bir Satıldığı halde, QuestNet-Onlayn dükkanında 1920 yılında $-a satılıyor.

    Nokia Telefonları yazıldığı gibi 580 $ deyil. 580 $ Fatura programı ki, o NOKİA üzerinde geliyor. Nokia E-51 QuestNetden 190 $-bir başa Geldiği halde, adi bailerde 200 $-dan ucuzu YOK.

    Turistik paketler size bir gecesi 150-200 € olan 4-5 ulduzlu hotellerde haftası 185 $-bir istirahet verdiyi halde bunun neresi pahalı oluyor.

    Altın-Pırlanta ürünlerindeyse siz el işiyle ve Diğer yerde bulamayacağınız mallara para veriyorsunuz. Siz ucuza da altın ala bilirsiniz bu doğru. Amma siz ayný zamanda pahalı dükanlardan da Brend olan Ürünlerinde olduğunu çok iyi biliyorsunuz. Hem eğer altın ürünlerin fiyatlarıyla ona bağlı-hangi bir şüpheniz olursa, siz diğer daha ucuz ve şüphesi olmayan ürünlerden SECE bilirsiniz. Oyle değilmi?

    Siz çok safra bilirsiniz ama hemini işde çalýþmadan, şirketi, sistemi, ürünleri tam araşdırmadan neyin doğru neyin yanlış olduğunu da söylemeyiniz bana göre yanlışdır. Bana göre bir işi tam bilmeden, tam araşdırmadan, insanlarda yalnış fikir ve sorular yaratacak bir konuyu Hocalara yalnış soru vermeyin kendisi doğru deyildir. Sayqılarımla. (Zannediyorum, ki yanılıyorsam bağışlayınız, ya Türk değilsiniz ya da Türkçeyi çok zor konuşuyor/yazıyorsunuz. İfadeleriniz bana böyle bir durumu çağrıştırdı. Neyse geçelim, çünkü zaten bu çok önemli bir mesele de değil… İtiraz ve açıklamalarınıza gelince: Bu itiraz ve açıklamaları ilk defa dinliyor değilim, ilk defa cevaplandırıyor değilim. Eğer her iki yazı için yapılan yorumlara bakarsanız, quest.net yani yeni nesil titancıların kendileri ile ilgili aleyhte bir yazı olduğunda nasıl da “zıpladıklarını” görürsünüz. Ayrıca şahsınızla ilgili değil ama siz de bu ekip içinde olduğunuz için mecburen size de dokunacak beyanlarım, ama, quest.net’cilerin en büyük sermayeleri YALANDIR. Sermayesi yalan olan insanların söylediklerine ne kadar itibar edilir, siz karar verin. Söylediğiniz ürünlerin “para etme/değerleme” oranları ise tamamen afaki ve kesinlikle sadece ve yalnızca YENİ NESİL TİTANCI OLAN QUEST.NET’çilerin beyanları. Biz bu ürünleri ehil olan insanlara, bu işi yapan kişilere götürdük amma ve lakin sizi doğrulayan, destekleyen bir tek esnaf, tüccar çıkmadı! Siz halâ ne satıyorsunuz? Sattığınız hayal ve yalandan başka birşey değildir. Başkalarını kandırıp para alabilirsiniz, eyvallah, bunun hesabını elbette mahşer günü o muhteşem kalabalığın önünde ve varlığının azameti dahi tahayyül edilemeyen Allah c.c. karşısında vereceksiniz. Ama hiç değilse KENDİNİZİ KANDIRMAYIN. O gün siz de kendinizi ve ahvalinizi, yalanlarınızı göreceksiniz, biz de… Ben bundan adımın EMİN olduğu gibi EMİNİM. Eğer siz “ben de doğru olduğundan eminim” diyorsanız, diyorum ki, Allah’ın ayette buyurduğu gibi; “Öyleyse bekleyin, biz de sizin gibi bekliyoruz…. Akibet muttakilerindir Emin Atalay)

  6. Evet ben Turkiyeli deyilim. O yüzden bildim gibi yazdım. Sizin bir dinden anlayan bir insan olduğunuzu için bir soru sorucam. Siz Hz.Muhammed peygemberimizin zamanında yaşasa idiniz ve onun yaydığı dini hakkında ilk kez eşitseydiniz islam ne yapardınız?

    Cevabı biliyorum. Şubhesiz siz ona ilk taş atanlardan biri, fırıldakçı ve başka adlarla çağırır, sizin çok hurmetli bütlerinizin Hatırına dokunduğunuzu söylerdiniz. Söyleyim niçin?

    Siz tanımadığınız, sizin şahsınıza, sadece yalnış fikrinize kendi fikrini gösteren bir insana, böhtanda yalancı adlandırdınız bulunarak Şer hakaret etmeyen düşüncelerinize. Evet islamda da namaz kılan oruc tutan, hacca giden ama b yandan günah yapan insanlar da var. Buna göre yalnız kafirler İslami günahlandırır. Niye? Çünkü İslamın ne olduğunu bilmezler. Doğru Netvörk Pazarlama ve Quest.Net de-içinde Şimdi siz dürüst ne olduğunu bilmeden, bir iki aptal salağın yapdığı hata yüzünden 6 milyon insanı yalancı adlandırıyor, Belki de sizden de çok kimsesizlere yardım elini uzatan bir şirketi saytan Yuvası adlandırıyorsunuz. Islami çok güzel araştırır her hangi bir konuda islami Yönden bir fikirde bulunmakdaysanızsa, o zaman konu olan mevzuyu da derinden öyrenseniz çok daha iyi olur ve.(Hem soruyu kendi sorar hem de cevabı kendi verir ve sonra da bu cevap ile insanları mahkûm ederseniz size diyecek birşeyim elbette olamaz, olmaz! Ben sizi yanlış tanımışım; meğer ben farketmeden alim(!) bir şahısla görüşüyormuşum. Öyle alim ki (!) Hz. Peygamber zamanında gelen çağrıya kimin nasıl ve niçin böyle cevap verebileceğini biliyor… Bu haliyle alim olamazsa bile “kâhin” olacağı muhakkak. Ayrıca bir konunun islami veya gayrislami olup olmadığı, helal veya haramlığının ölçüleri bellidir. O ölçüleri de ben koymuş değilim. Ayrıca ben şahsınızı tanımam ve bu sebeple de herhangi bir şekilde itham etmem, etmiyorum. Ancak bakın benim söylediğim/yazdığım şudur: Eğer bir kimse -sosyal hayatında ne kadar doğru olursa olsun- bu işi yani TİTANCILIK işini yapıyorsa, karşısındaki insanı ikna etmek, hayallerini kullanmak için mutlaka YALAN SÖYLEMEK ZORUNDA… Çünkü bu iş doğru söyleyerek yapılmaz. Zorunuza da gitse, işinize de gelmese vakıa budur. Bozulmayın. Düzelin, kendinize gelin ve bahsettiğiniz İslâm’ın hükümlerine teslim olun. Belki bu sebeple kurtulmuş olursunuz. Emin Atalay)

  7. Ve eğer ki, tüm QuestNetçiler yalançılardsa o zaman İslam düşmanlarının söyledikleri “Tüm müsülmanlar terörist” kelimesi de doğru oluyor? Öylemi? (İslâm Allah’ın dinidir. Onu koruyacak olan da O’dur. Ben bu hususta bir söz söylemiyorum. Sizi tekrar ve tekrar ahiret günü ile tehdit ediyorum. Tercih size ait; teslim ol kurtul! EMin Atalay)

  8. Sayın Emin Atalay siz söylediniz:

    – Eğer bir kimse -sosyal hayatında ne kadar doğru olursa olsun- bu işi yani TİTANCILIK işini yapıyorsa, karşısındaki insanı ikna etmek, hayallerini kullanmak için mutlaka YALAN SÖYLEMEK ZORUNDA… Çünkü bu iş doğru söyleyerek yapılmaz.

    Ben cevap veriyim. Ben QuestNet ile 1 yıldan fazladır çalışıyorum ama şu güne kadar kimseye işi anlatırken bir yalan konuşmadım. Olup ki doğru olduğunu düşündüyüm bir kelimeyi söylemişim ve yanlışlığım onda olmuş ki, hakikatde hemin sorunun cevabı ben söyeldiyimden de kat-kat dürüst olmuş. Siz söylüyorsunuz ki, bu işde yalan söylemeden insanları kandırmadan iş yürütmek olmaz. Oysa ben hiç kimseye yalan söylemeden işimi yürütdüm. Benim gibi yüz binlerle insan da bu işi hiç yalan söylemeden haram etmeden yaptılar. Ama siz bizi haram işde günahlandırıyor, ahiret günüyle hedeliyorsunuz.
    Kimse bir biçakla evde ekmek kesiyor, diğeri sokakda bıçakla adamları soyuyor. Şimdi bıçakla istifadeyi de “haram” diyerek yasaklayalımmı?

    Evet kimse yalan söylüyor, kimse de helal iş sürüyor. tek haram yapanlara göre her kes mi günahlandırılmalı?

    Sizden bir isteyim var: QuestNet şirketi barede daha dolgun bir araştırma yaparak neyin ne yerde olduğunu oyrenmeyinizdir. (Merak etmeyin, ben quest.net denilen üçkağıtçılığın ne olduğunu ve daha da önemlisi NE OLMADIĞINI çok iyi biliyorum. Meselâ zerre kadar şüphem olmaksızın HELAL OLMADIĞINI, mutlak manada HARAM OLDUĞUNU VE İNSAN KANDIRMA USULÜNE DAYALI BİR SİSTEM OLDUĞUNU, siz belki ak sütten çıkmış ak kaşık olabilirsiniz ama bu işi yapan TÜM TİTANCILARIN SİZ İSTER BEĞENİN İSTER BEĞENMEYİN, İSTER İNANIN İSTER İNANMAYIN YA-LAN-CI OL-DUK-LA-RI-NI, buraya harcadıkları vakit ve dil dökmeyi dinleri için yapsalardı mutlaka ve mutlaka -biiznillah- cennete gideceklerini, ama bu haliyle EVET TEKRARLAYARAK SÖYLÜYORUM Kİ ahirette işlerinin çok ama çok zor olacağını, önce YALAN SÖYLEYEREK, HAYALLERİNİ İSTİSMAR EDEREK, PARALARINI YOK YERE VE HİÇ DEĞERİNDE PARALAR İÇİN ALMALARI SEBEBİYLE çevrelerindeki insanların ahirette, o dehşetli günde yakalarına yapışacağını ve Allah’ın mutlaka onlardan haklarını almaları için fırsat yaratacağını çok iyi biliyorum.
    Hem size ne oluyor? Madem ki yaptığınız iş helaldir, doğrudur, SİZLER DE DİYELİM Kİ YALAN SÖYLEMİYORSUNUZ Niye ve niçin ahiretten korkuyorsunuz? Bakın ben ORTAYA SÖYLÜYORUM ve diyorum ki; Ahirette görüşürüz… Orada beni Allah’a şikayet edin, hakkınızı alın. Benim hakkım mı? Ben hak-mak istemiyorum… Çünkü ben sizlere dair bir hakkım varsa helâl ettim. Çünkü sizlerin zaten AHİRETTE İŞİNİZ ÇOK OLACAK… Baksanıza 6 Milyonlardan bahsediyorsunuz… Orada bir de benimle uğraşmayın diye sizlere hakkımı helâl ediyorum ve son olarak şunu söylüyorum: Allah’a iman ettim deyin ve dosdoğru olun, şu dünyanın 3 kuruşu için dininizi satmayın, yaptığınız HARAM İŞLERE zorla belayla, kavga gürültüyle ille de helâl diye fetva aramayın. Sizi ikaz eden benim gibi insanları da tebrik edeceğinize bari kınamayın. Yoksa TEHDİDİMİ YİNELİYORUM: AHİRETTE İŞİNİZ YAMAN OLUR! Allah c.c. ne güzel buyurur: Akibet muttakilerindir!.. Zorunuza gitmesin… Emin Atalay)

  9. Ya arkadaş kim sana benim dinimi satdığımı söylüyor? Siz kendiniz öyle düşünüyorsanızsa o sizin şahsi probleminiz. Tüm bunları büyüterek sanki İslam ve Allah uğrunda yapmağınızda BÜYÜK HARFLERLE YA-LAN-DIR… Siz tam araştırma yapmadan, sadece ordan-burdan duyduğunuz kelimelerle kendi kafanızda nelerse icat etmişsenizse bunun bizzat doğru olduğu demek değildir. Hem Bilim adamlarına da KASDEN YANLIŞ Sorular sormakla, onlardan da YANLIŞ cevaplar almış ve bunu yayıyorsunuz. Bumu İslamın söylediği? Eğer bi şey barede şubheleriniz varsa, onu sonadek araştırın. Niçin siz sistemden tam anlayışı olan insanlardan da bu işin nasıl kurulduğunu sorub öyrenmeyip, daha sonra kendi kanaatlerinizide üzerine gelip son çıkarı almıyorsunuz? Benim varlı paralı olmakta kendi düşüncelerim var. Size göre çok parası olan insan muhakkat kötü insan olmalıdır. Çünki siz zayıfsınız ve kendi gücünüze inamınız yok. Oysa nice-nice varlı insan her ay milyonlarla parayı yalnız fakirlere harcıyorlar.
    Varlı olupda mescid, okul, hospital ve b. tikdiren, bir çok talebeye burs ayırıp okullarda okuya bilmelerini sağlıyan, fakirlere yardım elini uzatan insanlar azmı? Peki siz yukarıda söylenenlerden neleri yapıyorsunuz? Belki de yapıyorsunuz ama istediğiniz kadar yapamıyorsunuz. Oysa kendinizden sorun: Allah sizi ne için şu dünyaya yolladı? İnsanlara hayatlarını iyi yönde deyişmelerine yardımçı olmanız için, yoksa şu haram, falan haram, aman onu yapma cehennemde yanlcaksın ve b. Sizin çok iyi niyyetli olduğunuzu da biliyorum ve buna hiç şuphem bile yok. Çünki ben de sizin gibi düşünürdüm, amma gerekli araştırmalarımdan sonra neyin ne, kimin kim olduğunu da anladım. Allah her kese kendi istediğine göre versin. AMİN.
    (Güzel kardeşim …. isminizi yazmadığınız için nokta nokta koydum. Türk olmadığınıza, Türkçeyi zor yazdığınıza tabiiki diyecek birşeyim yok. Ama şu bir vakıa ki, siz Türkçeyi anlamıyorsunuz da… Ben şu kadar yazımda hiç size dininizi satmanızdan, dininizi sattığınızdan söz ettim mi Allah aşkına? Ama yorumlarlarınızın sonunda sarfettiğiniz ve noktasına virgülüne dokunmadığım tamamıyle size olan şu beyanlar sizin nasıl bir yolda olduğunuzu zaten gösteriyor: “Allah sizi ne için şu dünyaya yolladı? İnsanlara hayatlarını iyi yönde deyişmelerine yardımçı olmanız için, yoksa şu haram, falan haram, aman onu yapma cehennemde yanlcaksın ve b. Sizin çok iyi niyyetli olduğunuzu da biliyorum ve buna hiç şuphem bile yok. Çünki ben de sizin gibi düşünürdüm, amma gerekli araştırmalarımdan sonra neyin ne, kimin kim olduğunu da anladım. Allah her kese kendi istediğine göre versin.” Üstelik sonuna kocaman da bir “AMİN.” koymuşsunuz.
    Size söylenecek sözüm yok, siz zaten aşmışsınız birçok şeyi aşmışsınız. Size de “fefirru İlallah!” diyorum. Fefirru ilallah!

  10. Ben Türkçeyi anlıyorum da siz, beni anlamak istemiyorsunuz. Kısacası ben size söylüyorum ki, siz kendi araştırmalarınızı düzgün yapmamışsınız. Tüm informasyonu incelemeden, hele bir yanlış soru sormakla deyerli hocalarımızın yanlış cevab vermelerini sağlamışsınız.
    Yukarıda oğlu demek istediyimse o olmuşdur ki, Ben de bu işi yanlış olduğunu düşünmüşdüm, hatta delillerle sübut da etmişdim. Ama sonra kendi delillerim bana yanlış olduğumu gösterdi ve niçin bu şirketle çalışacağıma karar verdim.
    Kısacası siz bir kişiyi anlaya bilmeye zorunluk çekdiyiniz halde, bir sistemin nasıl işlediyini İllaki anlayamazsınız. Benim ne yolda olduğumu ise İnşeAllah zamanı geldiyinde bileceksiniz. Bunun için Allahdan ona işimde bana verdiği Sabr dilerim. Hem size hem kendime. -Güle güle. (Kellim kellim la yefhem ve meassabirin… Emin Atalay)

  11. Geri bildirim: Beklediğiniz Dost!

  12. Geri bildirim: Bu Alimlerinin Derdi Ne!? « Beklediğiniz Dost!

  13. Geri bildirim: SAFAHAT NE YANA DÜŞER USTA, MESNEVİ NE YANA? « Beklediğiniz Dost!

Yorum bırakın