Misafirlerimiz’den

 

TÜRK ERKEĞİNİN FEMİNİST KARISI

 

Dünya feministler kongresi yapılıyor. Geçen yıl alınan kararların değerlendirilmesine geçildiğinde üyeler tek tek söz alarak, kararların uygulanmasının nasıl olduğundan bahsetmişler.

 

İlk olarak Amerikan Delegesi kürsüye gelmiş:

– Geçen yılın kararlarını aynen uyguladım. Eve gider gitmez kocama : “Bundan sonra temiz çamaşır istersen kendi çamaşırını kendin yıka. İşte makine orada…” dedim. İlk gün birşey görmedim. İkinci gün bir şey görmedim. Üçüncü gün bir baktım, makinenin başında sadece kendi çamaşırlarını değil, benimkileri de yıkıyor.’

 

Daha sonra Alman Delegesi söz almış:

– Ben de kararımız gereğince kocama: “Bundan böyle temiz tabakta yemek istiyorsan kendi bulaşığını kendin yıka” dedim… Birinci gün birşey göremedim. İkinci gün birşey göremedim. Üçüncü gün baktım, makinenin başında sadece kendininkileri değil, benim bulaşıklarımı da yıkıyor.

 

Üçüncü konuşmacı bizden! Türkiye’den yani… Feminist kardeşimiz:

– Türkiye’ye döner dönmez kararımız gereğince kocamla konuştum. Ona dedim ki: “Bundan böyle yemek yemek istiyorsan, kendin pişirmen gerekecek. İşte mutfak orada!..” Birinci gün birşey göremedim. İkinci gün bir şey göremedim. Üçüncü gün sol gözüm biraz açılır gibi oldu, hafiften görmeye başladım…

(Fıkrayı gönderen Mustafa KARAALİOĞLU kardeşime teşekkür ve hürmetlerimi sunuyorum.)

 

O – x – O 

 

 HZ. İBRAHİM; NE BÜYÜK MERTEBE VE MAKAM

        Sevgili dostlar, değerli kardeşler Mayıs 2009 tarihi itibariyle sitemizi açtık ve yazılarımızı, alıntılarımızı, duygularımızı sizinle paylaşmaya başladık.

        Bu işe kalkışırken herhangi bir iddiamız yoktu. Niyetimiz, söylemek isteyip de söyleyemediğimiz bazı şeylerin söylenebilmesi ve hani “söylemesem çatlardım” kabilinden olan ve bizlerin “yazmasam çatlardım” türü güzellikleri yazmak, eğer bizden önce başkaları tarafından yazılmışsa bunları paylaşmaktı. Yani sıradan ve ama bir o kadar da hasbi ve karşılığı olmayan duygular…

        Yani henüz 1 yıl olmadı başlangıcımız. Ancak bu daracık, küçücük 1 yıllık (olmamasına rağmen) zamanın içine oradan buradan kotararak veya bizzat yazarak 51 yazı sığdırmışız hamdolsun… Bu yazıları nasıl zorluk ve yorgunluk ortamlarında yazdığım ayrı bir mevzu… Gece yarılarıyla dost oluşumuz sadece bu işle ilgili değil elbette, ancak, bu site sebebiyle de gece yarılarıyla olan dostluklarımızın arttığını söylemek elbette mümkün. Başka türlü olmadan yani almadan vermek zaten düşünülemez. Bu özellik sadece Yaratan’ımıza ait. Öyleyse verecektik ki, alalım.

        Defaatle hamdediyorum, az versek de çok aldık. Bu aldıklarımızın içinde elbette hep takdir, teşekkür yok. Eleştiri bolca var. Ona da hamdolsun. Bu eleştiriler bize yol gösterdi. Küfür ve hakaret derseniz, “yeni nesil titancılar” ismini verdiğim quest.net’çiler tarafından hakikaten kendilerine yakışır miktarda gönderildi. Tehditleri hiç saymıyorum zaten…

        Ama bugün (06.04.2010 Salı) öyle güzel bir bilgi-haber ulaştı ki bana, tüm bugüne kadar olan yorgunluk ve uykusuzluklarıma billahi de değdi, tallahi de…

        Kendisini hassaten çok sevdiğim, şirk ve nefis dağları ile günah tepelerini delip geçmiş olan Ferhat Kabaoğlu kardeşim –kendisine tüm yazı haberlerini e-posta ile haber veriyorum- bir e-posta gönderdi. E-posta “Unutulmuş Sünnetler” bahsinin 1. yazısının aynısı/tıpkısı/bizzat kendisi idi. Önce anlayamadım. Acaba niçin benim yazımı tekrar bana gönderiyor dedim. Ama sorunca anlaşıldı ki, bu e-posta kendisine bir arkadaşından gelmiş. E-postada ise bu sitede yayınlanmış bir yazı vardı. E-posta (kendisini tanımadığım ve ama ben hatırlamasam da mutlak manada ruhlar aleminde tanışmışlığımız olan ve hali hazırda) taaaaa Bangladeş’te bulunan bir arkadaştan geliyormuş…

        Gerisi mi? Gerisi aynen aşağıya alındığı gibidir. Bizlere düşen çalışmaktır. Semeresini gösterecek olan ise Rabb Tealadır. O’nun nezdinde yere iyiniyetle atılan hiçbir tohum heder olmaz. Böyle düşünen öncelikle kendini heder etmiş olur. Tekrar ve tekrar Rabb’ime hamdlerimi sunuyor, verdiği nimetler, gösterdiği lütuflar karşısında mahcubiyetimi, hiç de layık olmadığımı beyan ve itiraf ediyorum. Ne güzel bize, ne mutlu bize ki sevdiğimiz, inandığımız, korktuğumuz bir Allah’ımız var. O (kendisi) celle celalüh olmayanlara da versin. Amin!

 İŞTE O YAZI:

        Es Slm

 

Güzel Ağabeyim ayynnen öyle. Kardeşim şu anda Bengladeş’te (Bangledeş miydi yoksa yazılışı 🙂 çalışıyor.

 

Bizim sektörde, bir toptancı firmada çalışırken, buraları bırakıp yaklaşık 10 yıl önce oralara yerleşti. Bu kısım çok önemli değil. Ama dün gece maili gelince bayağı bir şaşırdım. Sağolsun O da ne zaman eline hoş kokulu, lezzetli, tadı damakta kalacak ya da, bir fayda dokunacak bir şey geçse yıllardır bizlere gönderir, sağolsun.

 

Posta kutuma düşen mail sonrası aklıma düşen konu; Hani Rabbimiz Kabe’nin yeniden inşa edilmesi sonrasında Hz. İbrahim’e emretmiş ya “İnsanları buraya davet et” diye. Hz. İbrahim de “İyi de Ya Rab kim beni işitecek, duyacak?” diye mukabele etmesi sonrasında “SEN DAVET ET YA İBRAHİM, DUYURACAK OLAN BİZİZ” diye cevap verişi…

 

İnan bunları yazarken cidden yüreğim titriyor.

 

Günün koşturmacaları arasında yapılan (görüntüde mütevazı) çalışmaların artık küçülen (belki global köy olan) dünyada bir anda gündem olacağı, gönüllere ulaşacağı günlere geliyoruz… Rabbim bizlere; yeterince kirlenmiş bu sanal ortamda iyilik ve güzellik adına Rabbimizin hoşuna gidecek işler, çalışmalar yapmak nasip etsin. (amin)

 

Ve ahiri-i kelam; Ellerin dert görmesin avukat ağabeyim….

 

Mevla’ya emanet ol…

Elbette Hz. İbrahim aleyhissalatu vesselam’a tevdi, takdir ve dahi bahşedilen mertebe ve makam çok âli bir makamdır ve çalışmayla bir başkasına verilemez. Ama değil mi ki, Hz. İbrahim’in Rabb’i de bizim Rabb’imiz de aynı ilah olan Allah’tır! Öyleyse O Allah, bizim sesimizi, bizim çabamızı da Ferhat kardeşimizin dediği üzere, bizim hiç de tahmin ve tasavvur edemeyeceğimiz kişi ve yerlere ulaştırmaya muktedirdir. Mekân da zaman da O’nun değil mi zaten!? Kim itiraz edebilir, kim karşı koyabilir!?

        Evet Hz. İbrahim olamayız ama, Hz. İbrahim gibi olabiliriz. Hakkı söyleyip, hakka çağırmak yani…

        Öyleyse Rabb aynı Rabb iken, Allah aynı Allah iken ve eşhedu billah TEK iken, bizlere düşen Hz. İbrahim misali çaba göstermek, tevekkül etmek ve duayı eksik etmemektir. Görün bakalım o zaman Rabb ne güzelliklerin perdesini açıyor… yeterki çağrı ve çabamız, dert ve telaşımız hak olsun, Hakk için olsun.

 

O – x – O

 

DOĞRUYU GÖRMEK; GEÇ DE OLSA GÜZEL VE TAKDİRE ŞAYANDIR!

Kıymetli dostlar, sevgili okuyucular; aşağıda okuyacağınız yazı bir QUEST.NET ÇALIŞANI, MAĞDURU VE PİŞMANI olan kardeşimden geldi… Yazıyı sitemizin yorum bölümüne göndermişti, ancak ehemmiyetine binaen bağımsız bir yazı olarak dikkatlerinize sunmayı daha doğru ve sağlıklı buldum.

 

Bu zamana kadar quest.net konusunda yazdığım/alıntıladığım yazılara 2-3 destek yazısı/yorumu geldi. Bunun haricindeki tüm yazı/yorumlar itiraz ve ama daha çok hakaret, hatta hatta kimi zaman da tehdit doluydu. İkna edemeyince tehdit ve hakaret ediyorlardı. Böyle yaparak da gerçek yüzlerini ve haleti ruhiyelerini açığa vurmuş oluyorlardı.

 

Ancak ne olursa olsun –eğer bu yorumları okursanız sizlerin de dikkatlerini çekeceği üzere-  bu yazıların hemen hepsinin değişmez karakteri ise aşağıdaki yazı sahibi Hamza Bey kardeşimin de belirttiği gibi “ezberletilmiş/ezberlenmiş sözler ve ifadeler” oluşuydu.

 

Aşağıdaki dikkatlerinize sunduğumuz bu yazıda kardeşimiz; daha önce defaatle belirttiğimiz üzere, bu yeni nesil titancı olan quest.net şirketinin insanları nasıl kapitalistleştirdiği, nasıl hayallerini kullandığı ve çaldığı, nasıl yalan ve dolanla ikna ederek bu yollara çektiği, çekerken de hem o çektiği şahsı hem de diğer muhtemel çekilebilecek şahısları sadece yalnızca bir “mal” yani “meta” gözüyle gördüğünü okuyacaksınız.

 

Yazıya kesinlikle hiçbir şekilde müdahale etmedim. Yazı kesinlikle mağdur ve pişman olan Hamza Bey kardeşimin düşünce ve elinin ürünüdür. Hatta bu manada kimi imla hatalarına bozuk olduğunu bildiğim halde dokunmadım. İstedim ki, yazıyı aynen bana gönderildiği şekilde okuyunuz.

 

Kardeşimin sorduğu sorulara özel olarak cevap verdim.

 

Rahman olan Rabb’imden temennim, bu meseleye titancılardan aldıkları at gözlükleri ile bakan diğer yeni nesil titancı olan quest.net’çilerin de gözünün açılması ve hak ve helâl kazanca dönmesidir.

 

Muhabbetle… Emin Atalay

 

ÖNCELİKLE YAZNIZLA KEŞKE DAHA ÖNCE KARŞILAŞABİLSEYDİM.. (Quest.net ile ilgili yazınız) ama buna da şükür.. birkaç gün önce okudum ilk defa.. okuduğumda hissettiklerimin gerçek olduğunun farkına varmak beni ne kadar mutlu ettiyse; bir o kadar da üzdü bu günah batağının içinde olmuş olmak..

 

hocam ben bu işle ekim 2009 da karşılaştım sizinde tahmin edebileceğiniz gibi yakın bir arkadaşım vasıtasıyla ve girdiğim günden beri beni rahatsız ediyor bu durum bu işi mantığı ve yürüyüş şekli beni buna iş deme konusunda bile hep kuşkuya sürükledi.. girdikten bir kaç gün sonra çırpınmaya başladım adeta ben çıkacağım bu işten diye ama beni bu işe alan arkadaşım ve onun arkadaşları “burada yapılan bir çok yorum gibi” ezberlemiş oldukları cümleleri tekrar tekrar bana söylemeye devam ettiler.. ben çıkmak istedikçe onlar üstelediler. ama başımı yastığa koyduğum her gece uykularım kaçıyordu. ben yapamıyordum gözlerimi para hırsına kaptıramıyordum.. ben paraya bu kadar değer veremiyordum.. inanın hocam bu stres ve sinir beni hasta etti bünyem zayıf düştü 1 hafta yatakta yattım. ailemden gizli bir iş yapmış olmak ve onlardan yalan yere para istemek bana çok dokundu.. bu arada da bir kaç kişiye onların “sunum” dedikleri şeyleri yaptırdım çevremdeki insanlar; önce hepsi hamza varsa ben kesin varım ona güvenimiz sonsuz dediler ama sonra benim gibi onlarda çelişkiler içine düşmeye başladılar.. beni işe alan insanlar bana yaptıkları şeyleri aynen onlara yapmamı da istediler ki ben hiç birisini yapmadım yapamam da ( insanları çevresinden borç almaya zorlamak korkaklıkla suçlamak, işi ürünlere değil de kazanacağı paraya yönlendirmeye çalışmak, hayal tacirliği yapmak.. vs) şifremi falan hep beni işe sokan arkadaşa verdim ben ilgilenmeyeceğim bu iş beni çok rahatsız ediyor. dedim. kesin olarak.. aradan bir ay falan geçti geçmedi.. sonra yeni birisini bulmuş arkadaşım benim o zamanlar tanımadığım. bana msj attı kararın kesin mi bak ben yeni birisini buldum diye.. ben önce anlamadım ne demek istediğini ama sonra şöyle açıklama yaptı ben bu yeni kişiyi nereye ekleyeceğim senin tarafına mı benim tarafıma mı?.. sanırım anladınız olayın ne olduğunu.. sonra yüz yüze konuştuk beni yine işe geri dönme konusunda ikna etmeye çalıştı.. (galiba çok aptalım) o kadar çektiğim sıkıntı ve strese rağmen işimde işe geri dönüp dönmeme konusunda içimde çelişkiler oluştu.. arkadaşım şöyle dedi işe girmeyeceksen senin tarafına ekleyeceğim bu yeni kişiyi ama gireceksen kendi tarafıma ekleyeceğim.. ben de “benim tarafıma eklemsini” istedim.( bu yüzden uzun zamandır çok ama çok pişmanım)işe devam edersem bana da bir faydası olur dedim ama devam etmezsem zaten sen kullanıyorsun senin içinde bir sakıncası olmaz dedim.. öylede yaptı.. bu olay hatırladığım karıyla akşam üzeriydi ayrıldık eve geldim. gelir gelmez yine damadan düşmüş deliye döndüm kendime çok ama çok fazla kızdım hemen msj çektim arkadaşıma ben bu işi yapamam. her şey senin olsun şifrede sende zaten diye.. onu da çelişkiye sürüklediğim için üzgün olduğumu dile getirdim.. o zamandan bu zamana kadar bir çok defa tekrar ve tekrar beni ikna etmeye çalıştılar o ve arkadaşları.. ama kesin kararımı vermiştim işe girmeyecektim.. bu kararımda en büyük etken dini kaygılarım olmuştur hocam çünkü bu paranın helal olabileceğini bir türlü kafama yatıramadım.. iş denilen şey ürün satmak değil insanlara hayal satmak ve bunu onlara da yaptırmaya çalışmak.. ben bu hayallere kandım diye kendime çok kızdım ve başkasına bunu asla yapamayacağıma karar verdim.. arkadaşımın bulduğu yeni kişi benim tarafıma eklendi hocam ama onun üzerinden kazanılan parayı ben hiç görmedim.. şifrem her şeyim arkadaşımdaydı bir kaç güne kadar.. yani bu işten tek bir kuruş bile kazanmadın gelen ürün dedikleri şeyleri bile beni işe alan arkadaşıma geri verdim.. bu işe girerken topladığım onca paralara rağmen (900 liraya yakın masraf ettim) eksiğim kalmıştı o zaman beni bu işe sokan arkadaşım 60 lira vermişti ve ondan bir ay sonra bu işe girmek için kredi kartından (onların zorlamasıyla) çektiğim paranın bir kısmını ödemek için 90 lira aldım… hala kredi kartının borcunu ödeyebilmiş değilim.. bana onca zarar veren bu işe girdiğime mi yanayım ailemin bana bin bir zorlukla gönderdiği paranın her ay bir kısmını bu iş için düştüğüm borç batağından çıkmak için bankaya yatırdığıma mı yanayım..  bankadan para alıp faize bulaştığıma mı yanayım..

 

arkadaşımla uzun bir zamandan sonra birkaç gün önce görüştük.. msj attım ona ismimi tamamen bu işten silmek istediğimi.. çalışmadığım bir işte ismimin bile bulunmaması gerektiğini dile getirdim.. açıkçası bunda basında çıkan haberler neden oldu.. ve arkadaşımla buluştuk ve onca şeyden sonra bana şöyle demesi beni hiç şaşırtmadı “ben hep hamza dönecek beni yalnız bırakmayacak  diye beklerken sen neler yapıyorsun” ve yine tekrar etti bu iş denilen şey ile ilgili ezberlediği şeyleri.. arkadaşımı çok değişmiş buldum o tanıdığım insan gitmiş karşıma Quest.net şirketi gelmişti sanki.. hayatının odak noktasına bu işi koymuş he her şeyi bununla ilişkilendirmeye çalışmış ve çevresindeki insanlara bu iş üstünden değer vermeyi kendine bir erdem saymıştı. İşe cesaret edip girenler değerli girmeyenler korkak kaderine boyun büken koyun sürüsü olmuştu.. beni bunların dışında tuttuğunu sanırdım ama sonra anladım ki ben de içindeyim onun kastettiği koyunlarım..  KEŞEKE SÜRÜDEN HİÇ AYRILMASAYDIM!!!  Uzun uzun sohbet ettik ve sonunda işe kesin olarak dönmeyeceğimin ve ofis dedikleri sanal ortamdaki varlığımı da tamamen silmek istediğimin farkına varınca beni de sildi galiba.. kendi deyimleriyle üst levellerine msj attı ve numaramı onlara verdi ofisin kapatılacağını ve bana bilgi vereceklerini dile getirdi.. ve sonra bana veda etti beni silmiş gibiydi.. Bu durum beni çok incitti.. eve geldiğimde nette dolaşırken sizin yazınıza rastladım ve şu zamana kadar geledi bu düşüncelerim.. ofis dedikleri şeyi de hala kapatmadılar öteliyorlar.. İngilizce bilmediğim için ben de beceremiyorum ve açıkçası ne yapacağımı da bilemiyorum .. bu durum beni çok ama çok rahatsız ediyor. burada bu iş ile ilgilenen insanların şirkete mail atılacağını söylendi..  hem avukat olmanız hem dini bilgilerinizin benden çok olması sebebiyle size içtenlikle anlattığım hikayemden sonra birkaç soru sormak istiyorum; ben bu işte bir çok günaha girdim farkındayım ama çok pişmanım kul hakkına girdiğim kimse  var mı özellikle bu benim tarafıma eklenen yeni kişiye karşı dini sorumluluklarım nedir?  Eğer sorumluluklarım varsa  nasıl telafi edebilirim? Ve işin hukuki buyutuna gelince ben bu ofis dedikleri şey ve quest.net dedikleri şirketle nasıl tamamen bağlantımı koparabilirim.. ve eğer bu iş Türkiye’de yasaklanırsa ve suç olduğu kanıtlanırsa bir sorun yaşar mıyım? Cevap verip ilgileneceğiniz umudundayım.. zira insanları bu işe sokarken yakalarından düşmeyen kimseler şu durumda olan kişilere pek zaman ayırmak istemiyorlar…. 

her halükarda teşekkürü bir borç bilirim.. teşekkür ederim..

 

O – x – O

 

KAR YAĞINCA ARABAMIZI NEREYE PARKEDELİM?

Bunun sonucu olarak sokakların hergün temizlenmesi gerekmektedir.

Nitekim 3. günün akşamı yine bir anons, “Sayın sokak sakinleri, lütfen arabalarınızı sokağın ….? tarafına parkediniz, sokağın diğer tarafındaki karlar temizlenecektir”

Ancak anons sırasında sesde bir kopukluk olduğu için ne Temel ne de Fadime arabaların sokağın hangi tarafına parkedileceğini anlayamamışlardır.

 Uzun bir süre sokağın hangi tarafına parkedecekleri konusunda tartışırlar ve birtürlü bir karara varamazlar.

En sonunda Fadime, “Ula Temel” der, Madem, arabanın sokağın hangi tarafına parkedileceğini anlamadık, bugün de araba garajda kalsın, boşver anonsu…”

O – O – X – O – O

 

BETERİN BETERİ VAR!

(Yazıyı-fıkrayı gönderen kadim dostum, kardeşim, Av. Abdullah Ergün Bal Bey’e

hürmet ve muhabbetlerimi iletiyorum. Teşekkürler!)

Adam oğlunun odasının önünden geçerken hayretle bakakaldı. Yatağı güzelce toplanmıştı ve odası hiç olmadığı kadar derli toplu
görünüyordu.
Sonra adam yastığın üzerine bırakılmış mektup zarfını farketti. Üzerinde -Babama- yazıyordu.
Aklından geçen bin bir kötü düşünceyle mektup zarfını açtı ve titreyen elleriyle mektubu okudu:
Sevgili baba;
Sana bu satırları derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde yazıyorum. Kız arkadaşımla kaçmak zorundaydım çünkü seni ve annemi yaşanacakrezaletten uzak tutmak istedim. Gerçek tutku ve aşkı ben jale ile buldum ve o öyle tatlı ki anlatamam… Şunu biliyordum siz onun vücudunun her yerine taktığı küpeleri, derisine işlettiği dövmeleri, kendine has o çılgın giyim tarzını asla ama asla onaylamayacaktınız ve tabi benden çok büyük olmasıda bir sorundu. Fakat benim için bunlar değildi gerçek tutku ve gerçek aşk… Baba jale bir başkasından da hamile!..
Ama olsun, Jale’nin dediğine göre çok mutlu olacağız. Ormanda kendine ait bir karavanı ve tüm kış yetecek kadarda yakacağı var. Bir sürü çocuğa sahip olma düşüncesi rüyalarımızı süslüyor.
Jale benim gözlerimi esrar gerçeğine açtı ve artık biliyorum ki esrar kimseye zarar vermez. Esrar yetiştirecek ve insanlara pazarlayacağız ve yine bu sayede ihtiyacımız olan kokoin ve ekstaziye ulaşacağız.
Artık tam anlamıyla bilime yalvarıyoruz dualar ediyoruz şu AIDSin çaresi bulunsun ve Jale sağlığına kavuşsun diye…..
O kesinlikle iyileşmeyi hakediyor. Endişelenmeyi bırak baba ben 15 yaşındayım ve kendi başımın çaresine
bakabilirim..
Eminim birgün geri döneceğiz ve sen kendi torunlarını tanıyacak,seveceksin
Oğlun…..

NOT: Baba yazdığım mektubun tek kelimesi bile doğru değil. Ben Mehmet’lerdeyim. Sadece sana; masamın üzerinde seni bekleyen karneden daha kötü şeylerin olduğunu hatırlatmak istedim.

X X – O – X X

HUY HIRSIZLIĞI

(Yazıyı Gönderen YAKUP YEMEZ Ağabey’ime hürmet ve muhabbetlerimi sunuyorum!)

Modern çağın en bariz problemleri arasında yerini alan; fakat ne yazık ki tedavisi için çoğu insanımızın kılını dahi kıpırdatmadığı vahim ve bulaşıcı bir hastalık. Huy hırsızlığı… Bu hastalık kişinin iç dünyasını etkilediği gibi dış dünyasında da büyük tahribatlara sebebiyet veriyor. Çoğu kez tamiri yapılamaz deliklere yol açıyor. Bu hastalığı bulaştırma yönünden en ön saflarda kişinin yakın çevresi rol alıyor. İnsanların huylarını çalmakta kişinin başyardımcısı melun şeytan oluyor. Hırsıza o kadar çok yardım ediyor ki, o kişi adeta şeytanın suretine bürünüyor. Kişi, o an ki hırsızlıkta kullanacağı eşyaları bedeninden temin ediyor. Mesela: Silahı iğneleyici sözleri, bıçağı keskin bakışı, maskesi yüzüne taktığı arsızlığı, çuvalı ise sivri tırnaklı avuçları oluyor.
Bu tür hırsızlık nasıl mı oluyor? Mü’minleri doğru yoldan saptırmayı kendine misyon edinmiş kafirler ve sözde Müslümanlar! Başka konularda olduğu gibi bu konuda da maharetlerini gösterip çeşitli yollar ve yöntemler üretiyor. Bu yöntemlerden bir kaçını ele alırsak huy hırsızlığının müminler için ne kadar dehşet verici bir olay olduğunu anlamamıza kâfi gelecektir.

Birincisi: Kişi iyi huyludur. Kavgayı sevmez hatta hayatında büyüklerine karşı saygısızlık yaptığı görülmemiştir. Halimdir, yumuşaktır. Yüksek sesle konuşmayı bile sevmeyen biridir. Bu insan gönlündeki bu güzel hazinenin tam olarak bilincinde değildir. Kendisinde bulunan bu güzel huylar fıtridir. Bu mülayim insana arının deliğine çöp sokar gibi üzerine gidip bağırıp çağırılınca ve çeşitli hakaretler edilince kişi kendisinde bulunan ahlakın aksine davranmaya başlıyor. İlk anda şöyle düşünüyor: “Hayır sakin ol, sen büyüklerine saygısızlık yapacak bir insan değilsin. Sabretmen lazım.” diyor. Ama o kişinin bam teline defalarca basılınca kişi kendi olmaktan çıkıyor. İradesini yitiriyor, şuurunu kaybediyor ve hatta kendine “Bunu söyleyen, bunu yapan ben miyim?” sorusunu soruyor. Bu olay birkaç kez tekrarlanınca kişinin eski sabrından, saygısından eser kalmıyor. Ne yazık ki o kişinin bu olaylardan sonra kendine söylediği son söz onun bu halinden ne kadar rahatsız olduğunu ortaya koyuyor.”Ben böyle olmamalıydım, bu insan ben olamam.” diyor titreyen kalbi, büzülen dudakları ve yaş akıtan gözleriyle…

İkincisi: Cömerttir, iyilikseverdir. Kendi yemez başkalarına yedirir. Biri kendisinden bir şey isteyince katiyen hayır diyemez. Evet demeye dili, vermeye ise eli alışmıştır. Bu tip insandan çalınacak en değerli huy ise iyilikseverliktir. Bu huyda olan insanların hırsızları ise iki çeşittir.

Birincisi: En yakınlarıdır. Bu kişi birilerine iyilikte bulunduğu vakit ailesi karşısına dikilip “ Yahu, sen enayi misin? Baksana, iyilik yaptığın kimseler bu güne kadar sana bir şey vermedi. Sen niye vermeye devam ediyorsun. Boş versene, bu devir uyanıkların devri(!)” Gibi sözler söyleyerek iyiliksever kişiyi o huyundan vazgeçirmeye çalışırlar. Onlara göre bu devirde kötü olan kazanır. Ve bu nedenle çocuklarının kaybetmesini istemezler(!) Bu düşünceyle şeytandan destek alarak huy hırsızlığına başlarlar. İyiliksever kişi eğer ki o güzel huyunun bilincinde değilse yakayı çoktan ele vermiş demektir. Ve işin bir diğer acı yanıysa o kişi huyunun çalındığının farkında bile değildir. Hatta sözde uyanıklığa adım attığı için içten içe sevinir. Bu kimseler “İyiliğe iyilik her kişinin harcıdır. Kötülüğe iyilik ise er kişinin harcıdır.” Düsturunu terse çevirip kötülüğe kötülüğü
er kişinin harcı olarak görürler. Dini Mübin-i İslam’ın “Kötülüğe iyilikle mukabelede bulunun.” emrini bir kenara bırakıp nefsin dürtüsüyle hareket ederler. Ve son olarak o an ki kavgayı kazansalar da, kendilerini doğru yola iletecek güzel huylarını kaybederler. Böylelikle ailelerinden ahiret ameline yönelik büyük bir darbe yemiş ve belki ömür boyunca acısını çekecek bir hazine kaybetmiş olurlar.

Bu yardımsever kişinin ikinci hırsızına gelince o da iyilik yapılan kişidir. İyilik yapan kişi karşısındakinin kendisini yolmaya çalıştığını ve nefsi için kullandığını anlarsa işte o zaman kişi iyilik yapmaktan vazgeçecektir. “Ne de olsa insanlar iyilikten anlamıyor” düşüncesi hâkimdir o kişiye. Hatta aynı kişi iyilik yaptığı kişilerden intikam almak istercesine kötülük yapmaya başlar.
Bir gün bir genç yolda atının üzerinde ilerlerken yaşlı bir adam yanına gelir ve “Oğlum ben yaşlıyım bineğim de yok, izin ver de atına ben bineyim sen yaya yürü der”. Genç: “Tamam amca gel bin” diyerek attan iner ve yaşlı adam ata biner. Genç adam, amcanın yüzüne tebessüm ederek yanında yürür. Yaşlı adam bir iki adımdan sonra atı hızlandırır ve kaçmaya başlar. Maksadı atı çalmaktır. Atının çalındığını gören genç adam ise arkasından şöyle seslenir: “Amca, sen benim atımı değil huyumu çaldın. Benim evde bir tane daha atım var, ben ona da binerim. Ama bundan sonra her kim benden atımı isterse asla vermem.”der.
Bir insanın güzel bir huyunu çalmak, onun kalbini bozmak, vicdanını fesada uğratmak ve o kişinin güzel cevherlerle donatılmış kalbini alıp pisliğe bulamak, aynı zamanda dünyaya fesat tohumları serpmek demektir. Elbette ki o tohumlar gün gelip filizlenecek, ağaç olacak ve zehirli meyvelerini verecektir.

Üçüncü: Bu kısım ise şahsi değil umumi hırsızlıktır. Yani özellikle bir insanı değil âlemi, insanları bozmak adına yine bir şahsın değil birçok din düşmanının tasarlayıp piyasaya sürdüğü hırsızlık çeşididir. Örneğin; tv. ekranlarında insanlık dışı hareketlerde bulunup zalimliği mertlikmiş gibi sergileyenler ve vücutlarını hoyratça şekilden şekle sokanlar yüzünden nice insanların ar, namus ve hayâ mefhumları felce uğramış ve eski varlığını yitirmiştir. Çoğu insanın kılcal damarlarına kadar ahlaksızlık aşısı vurulmuş ve o insanın vücudu, güzel ahlaka karşı savunma mekanizması oluşturmuştur. Ve bu tip insanlara bakıp yanlışı doğru gibi algılayan insanımız maalesef ki gün geçtikçe sayılarını arttırmakta. Bu soruna çözüm aranmadığı müddetçe gaflet suyuyla yıkanıp delalet elbisesini giyen müchil insanlar dur durak demeden bu yanlışların peşinde koşmaya devam
edecektir.

Özellikle çocukların her an görüp de hayatın gerçekleri olarak kabul ettiği ve o istikamette yol alarak akranlarına karşı taklid-i huy hırsızlığına başlamaları, gerçekten de yürekleri burkan ve bizleri bu konuda çözüm üretmeye sevk eden etkenlerden biridir.
Bir de şunu unutmamalıyız ki, her kimin huyunun bozulmasına ve iyi bir insan iken hırçın, terbiyesiz ve saygısız bir insan olmasına sebebiyet verdiysek, bu bizim günah çuvalımıza kendi yaptıklarımızın dışında bir başkasının da her daim günahlarının yazılması demektir. Bu ağır bir vebaldir.

Gem vurdular ağzımıza bizi size çok gördüler. Varlık ipini örerek yokluğa çevirdiler. Üstümüze çullanarak bizi ezdiler, ezdiler. Yapmayın ey insanlar! Ahlak gidiyor elden. Vallahi dayanamıyorum benlik gidiyor benden . Yapmayın ey insanlar! İslam gidiyor elden Vallahi dayanamıyorum huyum gidiyor benden.

Gelin, ne huy çalan olalım, ne de huyunu çaldıran. Güzel huylarımızı öyle bir saklayalım ki, çalmaya gelen hırsızlar onun nerede olduğunu bulamasınlar. Ve ona o kadar değer verelim ki, değersiz hale getirmek isteyenler o güzelliğin heybeti karşısında ürküp kaçsınlar. Gelin, hep beraber bu çirkin hırsızlığın kökünü kurutalım. Var mısınız?

Misafirlerimiz’den” üzerinde 8 yorum

  1. Maalesef bu huy hırsızlığından ben de muzdaribim. Bir cuma namazı sonrası dilenen çarşaflı bir kadının daha sonra parkta çarşafını çıkarıp hasılatını sayması bende deprem etkisi yaptı ve o günden beri dilencilere çok nadir para veririm. Ama çok şükür ki bir çok güzel huyumuzu da İKRA sayesinde muhafaza ediyoruz.
    Selamlar, saygılar.
    (Kişinin sahip olduğu nimetlerin farkına varması, onların güzellik ve değerini kavraması, dolayısıyla da şükretmesi ne güzel… Allah şükrünüzü arttırsın Erdoğan Bey kardeşim. Emin Atalay)

  2. Geri bildirim: BETERİN BETERİ VAR! « Beklediğiniz Dost!

  3. Bu hikaye bir şamar niteliğinde! Günümüz ebeveyn kuşağının içine düştüğü çukurun derinliğini çok sarsıcı bir şekilde tasvir ediyor. Başarılı olmanın muhakkak bir şekilde maddeye bağlandığı (tüm eğitim metodlarınını buna göe yapılandığı) bir süreç sonrasında madde bağımlısı olan çocukların bu durumu niçin anormal karşılanır ki ? Dünya ile sınırlı bir hayat algılamasının ürettiği başarı kavramları karşısında aciz kalan çocukların başka ne çaresi var ki ?

  4. Geri bildirim: KAR YAĞINCA ARABAYI NEREYE PARK EDELİM? « Beklediğiniz Dost!

  5. Geri bildirim: DOĞRUYU GÖRMEK; GEÇ DE OLSA GÜZEL VE TAKDİRE ŞAYANDIR! « Beklediğiniz Dost!

  6. Geri bildirim: TÜRK ERKEĞİNİN FEMİNİST KARISI « Beklediğiniz Dost!

  7. merhaba hamza kardesim. ben de seninle ayni hisler icindeyim . 1 senedir quest netteyim. ama hic icim isinmiyor paranin helal olduguna ve uzaklasmaya calisiyorum, ama kimse bana bu ticaretin haram ve ya helal oldugunu kesin soyleyemiyor. hala kesin cevap ariyorum. bulunca helal ise devam haram ise kesinlikle uzaklasicam. intenet ofisini silmeye gelince . onu silmeye ihtiyacin yok . zaten 1 sene kullanmadigin zaman. senelik 10 dolar odemezsen kendisi iptal olucak. kanunsuz bi is olmadigi icin de rahatsiz olmana gerek yok internetten bi urun aldigin icin kimse sana neden aldin diyemez para senin ister internetten alirsin ister magazadan. saygilarimla.,

metin bakırel için bir cevap yazın Cevabı iptal et